İnşaat malzemeleri sanayisinin uluslararası oyuncuları, Türkiye İMSAD tarafından 9’uncusu düzenlenen ‘Uluslararası İnşaatta Kalite Zirvesi’nde bir araya geldi. Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Ferdi Erdoğan, “Bu yıl ‘Rekabetin Şifreleri: Sınırsız Ticaret’ temasıyla gerçekleştirdiğimiz zirveyle hedefimiz, dış ticarette bizi sınırlayan kendi engellerimizi ortadan kaldırmak ve sektörümüzün büyümesi için yeni açılımlar sağlamaktır” dedi.





İnşaat malzemeleri sektörünün çatı kuruluşu Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (Türkiye İMSAD), 2009 yılından bu yana gerçekleştirdiği ‘Uluslararası İnşaatta Kalite Zirvesi’nin 9’uncusunu, bu yıl ‘Rekabetin Şifreleri: Sınırsız Ticaret’ temasıyla Swissotel The Bosphorus İstanbul’da düzenledi. İş ve ekonomi dünyasının önde gelen isimlerinin katıldığı zirvede, sektörün her kesiminden 500’ü aşkın katılımcı bir araya geldi.





“Dış ticaretimizi sınırlayan engelleri kaldırmalıyız”





İnşaat malzemeleri sanayisinin, gerek toplam üretim, dış ticaret ve istihdamdaki payı, gerekse diğer sektörlerle yakın ilişkisi sebebiyle Türkiye için stratejik önem taşıdığını belirten Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Ferdi Erdoğan, “Zirvemizin bu yılki teması ‘Sınırsız Ticaret’ çünkü Türkiye olarak inşaat malzemesi üretiminde dünyanın en büyük 5 ülkesinden biriyiz. Küresel Rekabet Endeksi'nde yer alan 140 ülkenin 115'ine ihracat gerçekleştiriyoruz. Almanya, İngiltere, ABD, Kanada, İsrail, Irak en önemli pazarlarımız. Bununla birlikte en çok ihracat yaptığımız ülkeler arasında Çin, Romanya, Fransa, Yemen ve İtalya da bulunuyor. Bu zirveyle, dış ticaret performansımızı daha da artırmak için ticaretimizi sınırlayan engelleri ve çözüm önerilerini masaya yatırarak sektörümüzün gelişimine katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Sektör olarak Türkiye’nin ilk 3 sektörü içinde yer aldığımız ihracat hacmindeki ivmeyi sürekli kılmak en önemli amacımız. Bunu gerçekleştirmek için de; neler yapmamız gerektiğini, mevcut pazarlarımızın dışındaki bölgelere ulaşarak ihracattaki sınırları ne şekilde aşmamız gerektiğini araştırıyor ve benzer bir dizi konuyu masaya yatırarak, sektörümüzün büyümesi için yeni açılımlar sağlamaya çalışıyoruz” diye konuştu.






Haksız rekabetin uluslararası ticarette gündemde olduğunu belirten Ferdi Erdoğan, “Çin taklitçilikte birinci, Türkiye ikinci. Kayıt dışı üretim ile mücadele etmemiz gerekiyor.Hız, maliyet ve kalite üçgenini sağlamalıyız. Bu, tedarik zinciri yönetiminde maliyeti ve müşteri memnuniyetini etkileyen en önemli faktördür. Biz Batı’nın standartlarıyla üretip Doğu’nun fiyatlarıyla rekabet ediyoruz. Ülkelerin rekabet endeksine baktığımızda 98 baz puanla batımızdaki ülkelerden daha iyi bir endekse sahipken, doğumuzdaki gelişmekte olan ülkelerden de daha yüksek bir endekse sahibiz” şeklinde konuştu.





Almanya Endüstri 4.0’ı tamamladığında pazarı kaybetme tehlikemiz oluşacak





Endüstri 4.0 konusuna da dikkat çeken Ferdi Erdoğan, “Son yıllarda Endüstri 4.0 çok konuşuluyor. Türkiye’nin üretim maliyet endeksi 98, ABD 100, Almanya yüzde 121, İngiltere 109, Fransa 124, Çin 96, Hindistan 91, Singapur 82. Özellikle Almanya, maliyet endeksinde bizden 24-25 baz puan daha yüksek iken, 2024’te Endüstri 4.0’ı tamamladığında maliyet endeksi 90’a, bizim altımıza düşecektir. Bu gelişmeyle Almanya pazarını kaybetmemiz söz konusu. En büyük ve en iyi pazarlarda rekabet gücümüzü korumak için ülke olarak etkinliğe, verimliliğe ve insana daha çok yatırım yapmamız gerekiyor” dedi.





Hedef yüksek teknolojiye geçiş





İnşaat malzemeleri alanında yüksek teknolojiye geçişi hedeflediklerini Ferdi Erdoğan, şunları söyledi: “En güçlü kaslarımız olan inşaat malzemeleri sanayisinde yüksek teknolojiyi geliştirmemiz gerekiyor. Ülke olarak 2003’te 1 milyar dolar olan yüksek teknolojili ürün ihracatını 5 milyar dolara taşıdık. Geçen bu süreçte Çin ise 40 milyar doları 600 milyar dolara taşıdı. Demek ki yapmamız gereken daha çok iş var. Artık akıllı kentler, akıllı binalar ve yeşil binaların planlandığı bir dünyadan bahsediyoruz. 2030 yılında dünyada 41 mega kent olacak. Bunların enerji, su, katı atık, ulaşım yönetimi sensörler vasıtasıyla gerçekleşecek. Evlerimizde yaşam kalitesi sensörler ve cihazlar ile artacak. Dolayısıyla bir binayı artık sadece inşaat olarak düşünebilir misiniz? Artık binaları bir makine, bir fabrika olarak görmeliyiz.”





İhracatçı fazla ama ihracat değeri düşük





İhracatın daha değerli hale gelmesi için Türkiye’nin markalaşmasının çok önemli olduğunun altını çizen Ferdi Erdoğan, “Türkiye’de yaklaşık 83 bin ihracatçı var. 2018’deki ihracat gelirimiz 168 milyar dolar. 168 milyar dolarlık ihracatın, 102 milyar doları, TİM’in açıkladığı 1000 ihracatçıya ait. Geriye kalan 83 bin ihracatçının yaptığı ihracat değeri, 66 milyar dolar. İhracatçısı bu kadar fazla olan bir ülkenin, bu kadar düşük bir ortalamaya sahip olması önemli bir soruna işaret ediyor. Made in Turkey için ihracatı nicelik için değil nitelik için yapmalıyız. Ürünümüze güven duyulması olmazsa olmaz unsurdur. Ayrıca ihracatta büyüme trendimiz yüksek olduğu için altyapı çalışmaları bizim için kritik önem taşıyor. Organize sanayi bölgelerinin yaklaşık yüzde 99’unda demiryolu bağlantısı yok. Oysa limana ulaşmak, maliyetin yüzde 25’idir” diye konuştu.





Küresel ticaretteki ürünlerin önemli bölümü ortadan kalkacak





TİM Başkan Vekili Kutlu Karavelioğlu zirvenin açılışında yaptığı konuşmada, küreselticaretin bir değişim süreci yaşadığına ve post dijital dönemde, bugün küresel ticarete konu olan ürünlerin önemli bir bölümünün ortadan kalkacağına dikkat çekti. Gelişmiş ülkelerin dahi altyapı ve konut alanlarında bitmek bilmeyen ihtiyaçları olduğunu ifade eden Kutlu Karavelioğlu, dolayısıyla bu yok oluştan en az etkilenen sektörlerin başında inşaat sektörünün geleceğini belirtti.





‘Dış ticaret fazlası veren Türkiye’ için bir arada çalışmalıyız





İnşaat malzemeleri sanayisinin Türkiye'nin en büyük ikinci ihracat sektörü olduğunu vurgulayan Karavelioğlu, makine sektörü de dahil edildiğinde inşaat malzemeleri sanayisinin en büyük ihracat sektörü olabileceğini ifade etti. Karavelioğlu, şunları söyledi: “Giderek artan ihracat doğal olarak her defasında yeni bir rekor ortaya çıkarıyor. Sayın Bakanımızın açıkladığı Ekim sonu rakamlarına göre geçen yılın ilk 10 ayında 52 milyar dolar olan dış ticaret açığı yüzde 55 gerileyerek 23 milyar dolara indi, karşılama oranı ise yüzde 73’den yüzde 87’ye yükseldi. Bunda hep birlikte yaptığımız ihracatın katkısı oldukça büyük. ‘Dış ticaret fazlası veren Türkiye’ hedefine daha çabuk ulaşmamız için ihracatçılarımız ve birliklerimizin bir arada çalışması büyük önem taşıyor" dedi.





İnsanlar artık değer zincirine odaklanıyor





Türkiye’nin önde gelen kadın sanayicilerinden biri olan İstanbul Sanayi Odası Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay, “Dünyada rekabet artık çok daha farklı bir noktada. Ne kadar farklılaşıyorsanız hem ürününüze hem hizmetinize talep yaratabiliyor ve öne geçebiliyorsunuz. İtalya ve İspanya’ya baktığımız zaman, aslında ülke markasına yatırım yaparak öne çıktıklarını, önde gelen tasarımcılarını daha iyi konumlandırarak onun rüzgarıyla diğerlerini de peşlerinden sürüklediklerini görüyoruz” dedi.

Rekabet gücünü artırmanın diğer bileşenlerinin Ar-Ge, yenilikçilik, insana yatırım, bilgiye dayalı ekonomik ve toplumsal yapıya geçiş olduğunu vurgulayan Zeynep Bodur Okyay, şunları söyledi: “İnsanlar artık değer zincirine odaklanıyor. Tek başımıza hiçbir zaman muktedir değiliz. Bugün dev markalar tedarik zincirinde iş birliği yapıyor. Çünkü ekosistemler dünyası geçerli. Artık bildiğimiz rekabet stratejileri, ülkelerin üstünlükleri artık geçerli değil.





İnsanlar kendi değer yaratma yaklaşımları üzerinde duruyor. Farklılaşmayla, müşteriyi anlamaya çalışmamız lazım. Bir markanın değeri aslında yarattığınız faydayla ortaya çıkıyor. Bu etkileri göz önünde bulundurduğumuzda, bizim başka bir açıdan işimize yaklaşmamız gerektiği ortaya çıkıyor. Ayrıca sosyal medya sadece paylaşımların yapıldığı bir yer değil, orada hakkınızda bir algı oluşuyor. Artık ne kadar sosyal etki yarattığınız, ne kadar çevreci olduğunuz, süreçlerinizi nasıl tasarladığınız, ne kadar farklı olduğunuzla alakalı bir algı bu. O yüzden de her işin başı insan ve yetkin insan yetiştirmek zorundayız, yoksa işimiz çok zor.”





Satış yaptığımız ülkeleri anlamamız lazım





Zirvede, Uluslararası Şeffaflık Derneği Başkan Yardımcısı Fikret Sebilcioğlu’nun moderatörlüğünde ‘Rekabeti Bozanlar-Maverik Sendromu’ başlıklı oturum düzenlendi. Oturumun konuşmacıları ise Etik ve İtibar Derneği (ETİD) Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Fevzi M. Toksoy, Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) Başkanı Feyyaz Ünal, Marka Koruma Grubu Sözcüsü Aslıhan Aydınlık ve Kurumsal İlişkiler Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi Devrim Çubukçu oldu. Türkiye’nin tedarik zincirinde yer alan bir ülke olduğunu belirten Fikret Sebilcioğlu, “Satış yaptığımız ülkeleri anlamamız lazım. Bizden ne istiyorlar? Bu sadece düşük fiyat değil. Öncelik kalite. İhracatımız birim ve fiyat olarak artıyor olsa da kilogram başına birim değeri düşüyor. Fiyat ile rekabet ediyoruz” dedi. Maverik Sendromu’nu da tanımlayan Sebilcioğlu, Maverik’in oyun bozan, kuralları kendine göre değiştirmeye çalışan kişi ya da kurumları tanımladığını belirtti.





80’lerdeki futbol gibi içeride rekabet var ama dışarıda 8 yiyorsunuz





Türkiye’deki Rekabet Kurumu’nun dört dörtlük işlediğini belirten Fevzi Toksoy, devletin diğer kurumlarının Rekabet Kurumu ile iletişim halinde olması gerektiğini vurguladı. Aksi halde sadece akvaryum ortamı yaratılarak iç pazarda güzel bir ortam olacağını kaydeden Toksoy, “Devletin diğer kurumlarının da rekabetin ne olduğunu idrak etmesi gerekiyor. Türkiye’de şirketler arasındaki rekabetin boyutu 80’lerdeki futbol gibi. İçeride rekabet var ama yurtdışındakilerden 8 yiyorsunuz. Devlet kurumlarının iş birliği içinde çalışmasını sağlamak sektör derneklerinin sorumluluğudur. Devlete stratejinizi söylediğinizde ‘gel konuşalım’ diyor” dedi.





Biz kendi kendimize rekabet ediyoruz





Kurumsal yönetimin öneminin her geçen gün arttığını dile getiren Feyyaz Ünal, şirketleri kurumsallaştırırken bürokrasinin artırılmaması gerektiği konusunda uyarıda bulundu. İyi kurumsal yönetimin iyi yatırımı çektiğine değinen Ünal, “Biz kendi kendimize rekabet ediyoruz. Bazı pazarların tek tedarikçisiyiz, Yine de fiyat rekabetini aşamıyoruz. İlk 10 ayda 742 milyon dolarlık çimento ihracatı gerçekleştirmişiz. Miktar bazında yüzde 70, değer bazında yüzde 45 artırabilmişiz” diye konuştu.





Türkiye taklit piyasasında Çin’den sonra ikinci sırada





Sahte, kaçak, taklit piyasasının dünya ticaretinin 2.5’ini oluşturduğunu anlatan Aslıhan Aydınlık, Türkiye’nin bu piyasada Çin’den sonra ikinci sırada olduğunu açıkladı. Fikri Sınai haklar konusunda Türkiye’deki yasanın altyapısının iyi olmasına karşın uygulamada sıkıntılar olduğunu anlatan Aydınlık, şunları söyledi: “Tüketici ilk olarak fiyatın ucuzluğundan dolayı sahte ve kaçak ürüne yöneliyor. Sağlık endişesi, güvenlik endişesi gibi durumlar yoksa bilerek alıyorlar. Bu nedenle bu ürünü üreten de satan da alan da cezalandırılmalı. Avrupa’da bu olduğu için Avrupalı turistler Türkiye’den bu ürünleri alıyorlar. Satılan yerler bilinse de bu yerlere baskınlar yapılması engelleniyor. Türk ihracatçısı açısından Türkiye’nin sahte kaçak ürün üreten ikinci ülke olması kötü bir imaj yaratıyor. Türkiye sahte parfüm üretiminde ihtisaslaşmış durumda.”





Avrupalı müşterilerin fiyat kırma riski var





Gelecek dönemde Türkiye’yi Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmemesi nedeniyle tehdit eden konular hakkında bilgi veren Devrim Çubukçu ise şunları anlattı: “Avrupa Birliği üçüncü ülkelerle STA’lar imzalıyor. Vietnam ile imzaladılar. Biz ne üretiyorsak Vietnam da onları üretiyor. 2 yıl içinde gümrüksüz olarak Vietnam’dan ürünler AB’ye akmaya başlayacak. Bu nedenle Avrupalı müşteriler fiyat kırmak isteyebilirler.”





Şirketlerimizi oyun teorisinin ilkelerini dikkate alarak desteklemeliyiz





Uluslararası Rekabet Araştırmaları Kurumu (URAK) Başkanı ve İstinye Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Melih Bulu, zirvede yaptığı ‘Rekabette Oyun Teorisi’ başlıklı özel sunumunda, oyun teorisine iş dünyasında sıkça başvurulduğunu, bu teoriyi bilmeyen tarafların ise rekabette geri kaldıklarını vurguladı. Prof. Dr. Melih Bulu, “Uluslararası oyuncular oluşturmak istiyorsak şirketlerimizi iyi seçip onları desteklememiz gerekiyor. Özellikle ihracat yapan şirketlerimizi iyi analiz edip, oyun teorisinin ilkelerini dikkate alarak desteklemeliyiz. Çünkü rakiplerimiz bunu yapıyor. ABD, Avrupa Birliği ve Çin’de uluslararası rekabette oyun teorisinin ilkeleri birebir uygulanıyor” dedi.





Türkler yenilemeden çekiniyor





Global ölçekteki işlerin, değişen ve dönüşen yerel müşteri koşullarına göre adapte edilmesi gerektiğini vurgulayan Kingfisher Türkiye ve MENA Bölge Ofisi Direktörü Raci Serhat Kökenek, şunları söyledi: "İnsanlar evleri ile ilgili değişiklik yapmak istiyor ancak birtakım çekinceleri de var. 10 farklı ülkede gerçekleştirdiğimiz araştırmada ülkeler arasında ciddi farklılıklar olduğunu gördük. Almanlar proje yapmayı daha çok tercih ederken, Türklerin yüzde 50’si ampul değiştirmekten bile çekiniyor. Büyüyen bir pazar olan Polonya’da ise en büyük proje evlerin ısıtma sistemlerini yenilemek" diye konuştu.